17 Ocak 2016 Pazar

DOĞA'YA GERİ DÖNÜŞÜM

 Pek çok okulda çevre bilinci temalı derslerde geri dönüşüm konusu görülmektedir. Ancak bu eğitimin bir çeşit alışkanlık halinde kazanılması okul öncesi dönemden başlar. Büyüyen çocuğa bu duyguyu aşılamak güç oluyor.

  
 Çevre bilincini geliştirmek ve geri dönüşümün yaygınlaştırılmasını sağlamak için okul öncesi çocuklarına bu eğitimi veren Aral Tanca Kaya, ebeveynlerin bu konuda hassas olmalarını, bu yaş grubundaki çocuklarına bu eğitimi vermeyi bir borç bilmeleri gerektiğini söyledi.

 Doğum yeri Teksas/El Paso, memleketi Kastamonu/Tosya olan Aral Tanca Kaya, geri dönüşüme nasıl adım attığını şu sözlerle belirtti; “Atıkları biriktirmeye, daha doğrusu atmaya kıyamamaya 10lu yaşlarda başladım. Zaten siz de bilirsiniz ki eski toprak (babalar-dedeler) atmaz saklar, "zamanı geldiğinde muhakkak yerini bulur" diyerek. O geleneği benim kuşağımda da devam ettirmeye çalışan nadir insanlardan biriyim. Eskidikçe değiştir geleneği pek tasvip ettiğim bir gelenek değil.”

 “Atık suntalar, telefon telleri, ahşap kasalar, straforlar...”

 Sakarya Üniversitesi GSF Seramik bölümünü bitirdiğini belirten Kaya sözlerine şöyle devam etti; “Üniversiteden sonra şekillendirme yeteneğimi iyice geliştirdim ve Geri Dönüşüm Sanatı yapmaya koyuldum. Sonrası etkinlik üstüne etkinlik, workshop üstüne workshop oldu. Şu sıralarda da 23 Nisan için, bölgemin Huzur Evi KASEV Vakfında "Doğa'ya Geri Dönüşüm" isimli bir sergi ile 3 yaş ile 103 yaşı buluşturmayı, gizli kalan bazı öz duyguları-renkleri geri dönüşüm çalışmalarla konuşturmayı hedefliyorum.” Geri Dönüşüm konusunda nasıl bir yol İzlediğini ise şu sözlerle anlatıyor; “İnanın, malzemeler bana görünüyor. Atık suntalar, telefon telleri, ahşap kasalar, straforlar vs. Ve gün geliyor, eski toprak atalarımızın da dediği gibi bu malzemeler yerlerini buluyorlar.“

“Morumcek Hikayesi”

Çocuklarla yaptığı geri dönüşüm faaliyetlerini ve geri dönüşümün içinde gizlenen o hoş duyguyu  aktarabilmek adına şu hikayeyi anlattı ; Siyah örümceklerin arasında Mor bir örümcek dünyaya gelir. "Morumcek". Morumcek dışlanır her biri aynı renk örümcekler tarafından. Aralarına katılmak ister ama gayet tabi. Renginin farklı olduğunu biliyordur ve paylaşmak ister. Bir rica eder, iki yalvarır, üç zırlar derken...ümidini keser. O da dolaşmaya ve gözlemeye-izlemeye başlar dış dünya detaylarını-bitkilerini-objelerini. Papatyaları, bir bisikletin tekerleğini, bankta oturmuş dikkatle gazetesini okuyan yaşlı bir dedeyi... Neyse, yaşadığı izolasyon, ona bir süre sonra, gözlediği şeyleri 3 boyutlu örebilme yeteneğini kazandırır. Yani bir bakıma o dışlanma Morumcek'e sanatını öğretir.
Bunu gören-duyan siyah örümcekler de yaptıkları hatanın farkına varırlar ve ona "biz senin dış rengine odaklandık, o sebeple de iç rengini göremedik!" derler. O da ""Siz beni dışlamasaydınız ben iç rengimi nasıl öğrenebilirdim ki?" diyerek aralarına girer. Aradan birkaç ay geçer ve biz çıkar gideriz bu örümcekler diyarına. Bir de bakarız ki siyah örümcekler arasında başka renkler de belirmeye başlamış. Turkuaz, Lila, Pembe, Turuncu...”

Kırmızı + Mavi = Mor

Morumcek'in tasarım hikayesindense şöyle söz etti; “Sakarya'nın bir köyünde yaşıyorum o sıralar. Köydeki önemli gelir kaynağı süt-yoğurt. Bu sebeple de 5kg kaplar kovalar dolu ortalıkta. Elimde biraz mavi, biraz da kırmızı plastik boya var. O sırada da komşu teyzelerden biri tel elbise askılarından bir şey yapabilir misin diye bana sordu. 3-5 çocuk, bir yoğurt kabı, kırmız + mavi = mor boya, tel elbise askısı, yün, 2 kavanoz kapağı ve bir çift düğme. Morumcek'i canlandırdı. Sanırım anlattığım hikaye de ona ruh kattı.”

“İsimlendirilemeyen binlerce renk tonu”

Hepimiz Sarı, mavi, fuşya doğuyoruz diyen sanatçı, “Daha sonra aile-toplum bizi normalde ait olmadığımız renge büründürüyor. Daha çok kazanmamız, fatura,- kart rahatsızlığı yaşamamamız için belki de ama öz renginden ulaşan bir bireyin enerjisi gün geçtikçe düşüyor. Kendisine normalde ait olmadığı renkten iş hatta eş buluyor. Bu da uzun vadede toplumumuzu hiç iyi etkilemiyor tahmin edersiniz.” diye de sitem edemeden geçemiyor.

“Griye dönüşmesinler”

 Sanatında bir yandan atık materyalleri geri dönüştürürken, bir yandan da küçük arkadaşlarında tespit ettiği renklerin, gerek aktivitelerle, gerekse aileleriyle irtibatı devam ettirerek, gri tonlarına dönüşmesini engellemeye çalıştığını söyleyen sanatçı “Tabi dünyaya geldiği renk "gri" değilse” diyerek sözlerini bitiriyor.


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                           SEDA NUR ERSOY

ÇOCUĞUNUZU DANS İLE TANIŞTIRIN

  Dansın okul öncesi çocuklarına fiziksel ve psikolojik katkıları saymakla bitmiyor. Hem kişiliklerine hem de gelişimlerine sağladığı faydaların yanı sıra çocuğunuz enerjilerini atıp eğlenebiliyorlar. Bu konuda, okul öncesi çocuklarına dans eğitimi veren Gülnar Eren sorularımızı yanıtladı.


Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

Adım Gülnar Eren. 1978 Bulgaristan doğumluyum. Dansla tanışmam 5 yaşında oldu. Latin Amerikan dansıyla başladım ve bunun yanı sıra daha küçük yaşlarda jimnastik ve bale de yaptım. Daha sonra ağırlıklı olarak jimnastikle uğraştım. Dans ve jimnastikle uğraşmamın bana büyük katkısı oldu. Hayatımın her evresinde bunu gördüm. Özellikle gelişme çağımda daha sosyal bir kişi olma yolunda bana çok şey kattı. Şuan da okul öncesi çocukları için dans hocalığı yapıyorum.

Çocuklar için dans seçenekleri nelerdir?

Çocuklara alt yapı oluşturabilecek en iyi dans seçeneği bale alt yapısı ile oluşur. Daha sonra modern dans dediğimiz Latin danslarını önerebilirim. İlk olarak bale dememin nedeni ise duruş eğitimi, mimik ve jestlerin en iyi yüklene bildiği branş olmasıdır. Bunun yanında dansta denge de çok önemlidir. Bu nedenden dolayı tüm branşların alt yapısında bale olmalıdır. Ben jimnastik yaparken de yardımcı branşımız bale olmuştur. Balenin estetiğe de katkısı çok fazladır.


Dansın okul öncesi çocuklarına fiziksel ve psikolojik katkılarından bahseder misiniz?


Okul öncesi çocukları dış dünyanın farkına varmaktan büyük keyif alır. Bu yaş grubundaki çocuklar meraklarının yanı sıra büyük bir enerji ile devamlı hareket halindedirler. Bu sebeple dans bu enerjiyi atmak, dengede kalmayı öğrenmek, bedensel koordinasyonu geliştirmek için önemlidir. Ayrıca çocuklar dans ile kendi bedenlerini ve sınırlarını öğrenir. Bu yaş dönemindeki çocuklar için kişilik yapılarına ve gelişimlerine uygun olan, eğlenebildikleri dans türü seçilmelidir. Bu onların özgürce hareket etmeleri ve ritim öğrenmeleri için büyük derecede önem taşır.

Peki dans sizin için ne ifade ediyor?

Dans hayatımın vazgeçilmezidir. Özgürlüğümü, mutluluğumu, sevincimi tam olarak yaşayabildiğim, kendimle baş başa kalıp tüm duygularımı hissedebildiğim, kendime ait bir zaman dilimi diyebilirim. Dans benim terapi yöntemim.
                                                                                                SEDA NUR ERSOY

GÜNÜMÜZ YAŞAMINDA ÇOCUKLARDA YABANCI DİL EĞİTİMİNİN ÖNEMİ

  

GÜNÜMÜZ YAŞAMINDA ÇOCUKLARDA YABANCI DİL EĞİTİMİN ÖNEMİ

Edvin Bekteşeviç - Caner Baştuğ

  İşe alımlarda en çok sorulan soru “bildiğiniz yabancı diller nelerdir?” sorusuna çocuğunuzun “evet” cevabını vermesini istiyorsanız iki yaşından itibaren çocuğunuza yabancı dil eğitimi sağlayın. Ancak bu dönemde hemen olumlu geri dönüşler beklemeyin. Çünkü çocuğunuz kendi dilini de yeni yeni öğreniyor.
  İkinci bir dil bilmenin öneminden her zaman bahsedilir. Özellikle de küreselleşen dünyada ikinci bir dilin önemi her geçen gün artıyor. Çocuğun 8-9 yaşına kadar öğrendiği her kelime beyindeki ana dil bölgesine kaydediliyor. Bu da ilerleyen dönemlerde çocuğun birden fazla dil öğrenmesini sağlıyor. Avrupa’daki bir çok ülkede bu konu üzerine araştırmalar yapılmakta ve bir çok ülke yabancı dil eğitimini olabildiğince alt yaş sınırlarına getirmeye başlıyor. 10 yaşından itibaren başlanılan yabancı dil öğrenimi 5-6 yaşlarına kadar indirgenmiş durumda.
  Yabancı dil öğrenimini bir örnekle destekleyelim. Elvin Deljanin 5 yaşında ve Amerika’da yaşayan Boşnak bir ailenin oğlu. Boşnakça ve İngilizce dillerini akıcı bir şekilde konuşabiliyor. Annesi aslen Arnavutluk’tan geldiği için Arnavutça da biliyor ve şu sıralar İtalyanca öğreniyor.


  Peki nasıl oldu da 5 yaşındaki bir çocuk yabancı dillere bu kadar hakim. Cevap çok basit: Eğitim. Bebeklik çağlarından itibaren ailesi tarafından yabancı dil eğitimi verildi ve Elvin’in bulunduğu ortamlarda bir çok yabancı dil konuşuluyor ve bu da çocuğun beynindeki ana dil bölümünde yer ediniyor ve çocuğun yabancı dil konışması destekleniyor.

 Yabancı dil öğrenen çocuk ve ailelere öneriler:

  Çocuklara dil öğretmek, ders öğretmekle aynı şey değildir ve henüz çok küçük yaşlardaki çocuklardan bahsediyorsak durumun daha hassas olacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer ailede yabancı dil bilen kişiler yoksa ve çocuğa yabancı dil öğretilmek isteniyorsa bazı kurallara dikkat etmek gerekir. Öncelikle çocuğun yaşı çok önemlidir. Küçük yaşlarda dil öğretimi çok yararlıdır ancak kendi dilinin de gramer yapısını doğru öğrenmesini sağlamak gerekir. Bu nedenle:
  Çocuğun en iyi öğrenme biçiminin oyun şeklinde olacağını bilmek,
  Yaşına uygun eğitimi, yaşına uygun materyallerle vermek,
  Gerekiyorsa yeterli eğitimi almış bir uzmanla eğitime başlamak,
  Israrcı ve baskıcı tutumlardan kaçınmak,
  Özellikle ailede yabancı dil bilen yoksa asla müdahaleci olmamak,
  Dilin konuşarak öğrenileceğini bilerek, çocuğun konuşmasına uygun ortamlar hazırlamak,
  Dil öğrenimini özellikle ilk zamanlarda zorunlu bir ödevmiş gibi tüm güne yaymamak,
  Çocuğun öğrendiklerini ulu orta sergilemesini istememek,
  Dilin uzun sürelerde yavaş yavaş öğrenileceğinin bilincinde olmak ve
  Yeni bir dilin, çocuğun kendi dilinde zaman zaman yavaşlamalara yol açabileceğini unutmamak gerekiyor.


TRT ÇOCUK KANALINA REKLAM ALINMAYACAK



TRT ÇOCUK KANALINA REKLAM ALINMAYACAK

Caner Baştuğ - Edvin Bekteşeviç

  TRT Genel Müdürü Şenol Göka, yaptığı açıklama ile TRT Çocuk Kanalı’nda bundan böyle reklama yer verilmeyeceğini belirtti.
  Medyaloji yazarlarından Neslihan Kabaoğlu’nun TRT Çocuk’ta reklam yayınlanmasıyla ilgili kaleme aldığı yazının ardından Change.org devreye girdi ve imza kampanyası başlatıldı. İmza kampanyası mutlu sonla bitti ve TRT Genel Müdürü Şenol Göka, TRT tarafından düzenlenen “4. Çocuk Medyası Konferansı” açılış konuşmasında yaptığı açıklama ile bundan böyle TRT Çocuk’ta reklamlara yer verilmeyeceğini belirtti.
  Yapılan bu açıklamanın ardından Change.org bir yazı yayınladı ve imza kampanyasında destek olan herkese teşekkür etti.
  İşte o yazı...
  Başardık! TRT sesimizi duydu!
  Merhaba kampanyama imza atan değerli insanlar,
  Haftaya güzel bir haberle başlıyoruz. Başlattığım ve sizlerin imzaları ile destek verdiği kampanyamız başarılı oldu.
  Bugün 4. Uluslararası Çocuk Medyası Konferansı'nın açılış konuşmasında TRT Genel Müdürü       Şenol Göka TRT'nin bundan böyle çocuk kanalına reklam almayacağını duyurdu! İnanılmaz değil mi?
  Hedeflediğimiz yolda vazgeçmememiz için bir işaret bu. Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakmak için alacağımız daha çok yol var. Bu minik bir adım. Belki kimilerine göre önemsiz bir detay. Ancak bir olduk, birlik olduk ve tam da kimse sesimizi duymuyor dediğimiz anda üzerinden bir sene gibi bir süre geçmişken bu haberi almak inanılmaz mutlu etti beni. Mutsuz olduğumuz her şeyi çözmek bizim elimizde. Çocuklarımız için bunu yapmak zorundayız. Çocuklarımızın geleceği onların daha iyi yetişmesi için şikayet ettiğimiz her detay için bir olsak birlik olsak daha güzel bir gelecek bekleyecek bizi.
  Kampanya süresince imza atan, daha çok imza atılması için her türlü mecrada bu kampanyayı paylaşan, ebeveyn olsun olmasın ülkemizin çocuklarının geleceğini düşünen güzel insanlar sizlere teşekkürü bir borç bilirim.
  Ayrıca özellikle teşekkür etmek istediğim kişiler arasında benim amatörce başlattığım kampanyamda her danıştığım noktada bana destek olan Change.org ekibi; yaptığı araştırma ile rakamsal verileri objektif bir şekilde sunan Neslihan Kabaoğlu; gazete köşelerinde benimle irtibata geçip ya da kendiliğinden kampanyamdan bahseden gazeteciler (Damla Çeliktab
an - Habertürk, Rojda Duygu Yeşilgöz - Yurt, Mustafa Doğan - Habertürk) ve yine kampanyamın yayılmasına destek veren takipçileri ile paylaşan değerli anne blogerlar var.
  Herkese Teşekkürler,
  Aydınlık Yarınlar,
  Seyhun ÖĞÜT
  
  Konuyla ilgili görüşlerini paylaşan Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Merih Taşkaya ise açıklamasında şunları şöyledi. "Çocuklara yönelik reklamların duygusal bileşenleri ile ilgili olarak, pazarlamacıların inandırıcılığı artırmaya yönelik sıklıkla başvurdukları bazı taktikleri var. Sistematik bir reklam okuması yaptığınızda, çocuklara yönelik ürünlerin sunumunda, mutlu ve eğlenen çocuklarla dolu sahnelerin ekrana geldiğini; eğlenceye ve oyuna odaklanıldığını görürsünüz.  Bu eğlence dolu ortamda çocukların ürünü kullanmaları sonucunda yaşayacakları vaat edilen, büyülü bir dönüşüm vardır.  Çocuklara yönelik reklamlarda çocukların büyük bir yakınlık ve bağlılık hissettikleri popüler medya karakterlerini sıkça kullanılması yine bilindik bir taktiktir. Bazı durumlarda bu karakterler Sünger Bob, Miki Mause, Caillou, Peppe, Dora vb. gibi ünlü çizgi karakterlerdir.  Bir de belirli bir ürün ile tanımlanan ticari karakterler var tabii… McDonald’sın Ronald McDonald’ı,  Kellogg’sun Tony the Tiger’ı gibi…  Bu taktikler, çocukların reklamlara ilişkin eleştirel bir bakış açısı geliştirmelerinin önünde engeldir. Bir de marka yerleştirme meselesi var tabii.. Marka/ürün yerleştirme gibi promosyon çabaları da çocukların reklamı tanımalarını çok zorlaştırır. Söz konusu 12 yaş altı çocuklarsa bu durum çok daha kritik bir önem arz eder. 12 yaş çocukları bile reklamın zararlı etkilerinden kendilerini koruyacak becerilere çok zor sahip olurlar; bunu gelişme teorilerine dayanarak söyleyebiliriz. Bilişsel yeteneğin gelişmesi yaşa bağlıdır. Bilişsel gelişim literatürü, yönetsel işlev ve duygusal düzenlemenin gelişmesinin prefrontal korteksin nörolojik olgunlaşması ile yakından ilişkili olduğunu ve bu olgunlaşmanın ergenliğin ortalarına dek ancak yetişkin seviyeye ulaştığını iddia ediyor. Reklama karşı savunma geliştirme becerisinin, bilişsel yeteneklerdeki bu geç gelişme nedeniyle 12 yaş altı çocuklarda çok özel çaba harcanmadıkça gelişemeyeceğini  pek çok medya pedagogu yaptıkları çalışmaları kanıt göstererek belirtiyorlar.
TRT çocuk kanalında reklam yayınlarına son verilmesi kararı bu bağlamda doğru bir karardır ancak asla yeterli değildir; çünkü ne yazık ki çocuk kanalları sadece TRT çocuk ile sınırlı değil.
Bunların ötesinde, medya dünyasındaki yoğunlaşmalar, global boyutta medya endüstrisini pek çok sektörle bağlantılı hale getirdi. Şöyle ki, siz televizyon kanalınızdan reklam yayınlarını kaldırsanız bile, çizgi karakterlerin oyuncakları, okul çantaları, kalem kutuları lisanlı ya da lisanssız bir şekilde satışa sunulmakta… Siz o çizgi karakterlere programlarınızda yer veriyorsanız, aslında bir bakıma uzun bir reklam yayını yapıyorsunuz zaten. Burada kanallardan ziyade medyada bu yoğunlaşma durumunu yaratan politikalara işaret etmek gerekiyor.  
Çocukların reklamın zararlı etkilerinden korunması söz konusu olduğunda daha bütüncül bir çaba gerekir. Bu çabaya medya okuryazarlığı çalışmaları da dâhil elbette. Ancak, medya okuryazarlığının şu anki haliyle de bu sorunlara çözüm sunacak kapasitede olmadığını yine yapılan pek çok akademik çalışmaya dayanarak söyleyebiliriz. Eleştirel düşüncenin gelişmediği toplumlarda istediğiniz kadar medya okuryazarlığı eğitimi verin hiçbir işe yaramaz. Reklam okuryazarlığı için her şeyden önce eleştirel akıl yürütme becerisi gereklidir. Korku üzerine kurulu ilişki kurma biçimlerinin sosyal dünyayı inşa ettiği toplumlarda da eleştirel düşünme becerisi gelişemez. Medya okuryazarlığı gibi projeler de ancak “dostlar alışverişte görsün” mantığı ile yürür gider.
Bütün bunların ötesinde, medya alanında politika yapıcılara çok önemli bir sorumluluk düşüyor. Çocukları bilişsel düzlemde baskı altına alan reklam pratiklerini sınırlayan ve düzenleyen net politikalar, piyasa aktörlerinin baskılarına rağmen yürürlüğe girmeli.  Bu politikaların üretim sürecinde çocukların reklam okuryazarlık performansına ilişkin görüşlerin daha belirgin bir rol oynaması gerekiyor." Dedi.  

OTİZM VE OTİZMLİ ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ

OTİZM VE OTİZMLİ ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ

Caner Baştuğ – Edvin Bekteşeviç

  Çoğunlukla kalıtsal bir özellik olarak çocuğa geçen Otizm, gerek tedavi ve eğitim yöntemleri konusunda özellikle incelenen bir alan. Akdeniz Üniversitesi akademisyenlerinden Doç. Dr. Nesrin Sönmez, otizm konusunda görüşlerini bu söyleşide paylaştı.


Otizm tanısı koyulurken dikkat edilmesi gereken belli başlı şeyler nelerdir?
Bu soruyu şöyle düzeltelim:
Otizm nedir? Otizmin belirtileri nelerdir? Otizm teşhisi nasıl konulur?

  Otizmin belirtileri yaşamın ilk 3 yılında çıkmaktadır. Günümüzde otizm tanısı genellikle 3 yaşına kadar konamasa da, bazı çocuklar 1 yaşına gelmeden bazı önemli işaretleri olabiliyor. Nedir bunlar? Bebek, kendisiyle en yakından ilgilenen kişileri tanıdığını gösteren tepkiler vermez; eliyle nesneleri, kişileri işaret etmez. Göz kontağı kurmaz. Karşılıklı oyunlara katılmaz. Kucağa alınmak istendiğinde kollarını uzatmaz. Bakımveren kişiler yanından odadan ayrıldığında tepkisiz kalır. Hareket ya da sesleri taklit becerisi yoktur. Ya hiç konuşmaz ya da konuşmayı bir iletişim aracı olarak kullanmaz. Adına tepki vermez.  Başını, ellerini, bedenini sallama gibi tekrarlayan davranışlar görülebilir.

  Otizmin en karakteristik belirtileri arasında göz kontağı kuramama, çevreyle sosyal etkileşim içine girememe, ortak dikkat becerisinin olmaması ve taklit becerilerindeki sınırlılıklardır. Bunların yanında bazıları, konuşma gelişse de konuşmayı bir iletişim aracı olarak kullanmayabilirler. Karşıdaki kişinin konuşmalarını papağan gibi tekrarlama görülebilir. Dönen nesnelere aşırı ilgi, ses ve kokulara aşırı hassasiyet, nedeni bilinmeyen öfke nöbetleri, takıntılı davranışlar görülebilir. Oyuncaklarla işlevine uygun oynamayabilir. Çevreye karşı son derece ilgisizdir.

  Yukarıda sayılan belirtileri genellikle aile üyeleri ve yakın çevre ilk olarak fark etse de bazen çocuk doktorları da fark edebilmektedir. Bu konuda ilk başvurulacak kişi çocuk psikiyatrisidir. Uzman hekim DSM-IV tanı kritelerine uygunluk açısından çocuğu gözlemler, aileyle görüşür, yakınlarıyla görüşür, gelişimsel tarama ve bir takım testleri uygulayabilir. Sonuçta kriterlere göre kararını verir.


-Anne ve babalara tanının ardından nasıl davranmalarını önerirsiniz? ne yapmalarını önerirsiniz?

  Bu çok kapsamlı bir soru. Ancak anne babaların ve hatta anne baba adaylarının bu konuda bilgilendirilmesi şart. Erken belirtiler fark edilip erken eğitime alındığında çok güzel sonuçlar elde edilmektedir. Tanı aldıktan sonraki süreçte anne baba bir takım psikolojik süreçlerden geçmekte ve en sonunda kabullenmektedir.  Kabullenme son derece önemlidir. Artık bir sorun olduğunun farkındadır suçluluk duygusunu öfkesini bir kenara bırakmıştır. Çocuğunun problemini çözecek bir merci arayışına girmiştir. Bu noktadan sonra bulundukları il ya da ilçeye bağlı Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ne başvurmalılar. Merkezde eğitsel değerlendirme yapıldıktan sonra özel eğitim almasına yönelik karar çıkar. Bu raporla bulundukları bölgede hizmet veren bir özel eğitim ve rehabilitasyon merkezine gidip zaman kaybetmeden özel eğitime başlamalıdırlar. Otizmde erken tanı ve sonrasında verilen yoğun bir özel eğitim süreci ile pek çok çocukta otizm belirtileri yok olmaktadır. O nedenle özellikle bu konuda eğitim almış eğitimciler ile yola çıkılması çok önemlidir.

-Özel eğitimin otizmdeki önemi nedir?

  Belirttiğim gibi özellikle erken yoğun eğitim ile otizm belirtilerinden kurtulmak çoğu zaman mümkündür. Bu konuda yapılmış bilimsel kanıta dayalı çalışmalarda bu sonuçlar gösterilmiştir. Otizmin eğitimden başka bilinen bir etkili çözümü yoktur. Özellikle bilimsel dayanağı olan uygulamalar (Uygulamalı Davranış Analizi) ile oldukça yol katedilmektedir. Ancak bu yoğun eğitim oldukça pahalıya mal olabilmektedir. Devletin desteği olmakla birlikte oldukça minimal ve yetersiz kalmaktadır. Aileler kendi imkanları ile bu eğitime katılabilmekte çoğu çocuk da ekonomik durumdan dolayı yararlanamamaktadır. Okul öncesi dönemde belirtileri görülen ve erken eğitimle çözülebilecek bu problem, erken eğitim fırsatı olamayan çocuğun ve ailenin ömür boyu sürecek bir mücadele sürecine dönüşmektedir. O nedenle özel eğitim zorunlu ve gereklidir.  

-Otizmli çocuklara uygulanan eğitim yöntemlerde tek bir yöntemin mi yoksa birden fazla yöntemin mı kullanılması doğru olur?
  Her çocuk birbirinden farklıdır. Buna şu yöntem şuna şu yöntem etkili gibi bir şey söyleyemiyoruz o yüzden. Ancak otizm belirtileri gösteren çocuklarla uygulanan çok farklı yöntemler arasından etkililiği kanıtlanmış olanları öğretmek istediğimiz beceriye göre seçebiliyoruz.  Çoğu zaman birden fazla yöntemi bir arada kullanmak gerekiyor zaten. Ama burada önemli olan nokta tekrar belirtiyorum bilimsel dayanakları olan yöntemlerin seçilmesidir.

-Eğitim ile otizmin tedavisi ne kadar mümkün?
  Erken teşhis ve erken yoğun davranışsal eğitimle sonuç alınamayan çocuk neredeyse yok gibidir. Ancak otizm yelpazesinde çok farklı çocuklar var. Hafiften ağıra doğru bir sınıflama yapmak belki daha doğrudur. Genellikle çok ağır çocuklarımıza ve özellikle erken eğitim fırsatını kaçırmış çocuklarımıza hayatı boyunca bir yetişkin yardımı gerekli olacaktır. Ancak orta ya da hafif düzey olanlarda ve özellikle de erken eğitim almış olanlarda başarı şansı yükseliyor.

-Teknoloji (özellikle de televizyon) otizmi nasıl etkiler?

  Otizmli olacak çocuğu anne karnında belirleyebilecek bir teknoloji yok. Çocuk doğduktan sonra bahsettiğim belirtileri göstermeye başlar. Bu sırada çevresel uyarıların yoksunluğu bu problemin daha da erken çıkmasına ya da derinleşmesine hizmet edebilir. Televizyon, bilgisayar, akıllı telefon ya da tablet gibi teknolojik araçlara otizmli çocukların ilgisi oldukça fazla olmaktadır. Özellikle de televizyon seyretmek son derece zarar verebilmektedir. Çocuk zaten kendini iletişime kapatmışken bir de televizyon ile tamamen dışarıya dış uyarılara kendini kapatmasına neden olmaktadır. Televizyon karşısında duruyor saatlerce izliyor ve bu sırada çevresinde olan bitenle hiç ilgilenmiyorken yakınındakiler (özellikle de bakıcılar) kendi rahatlarını düşünerek buna izin veriyorlar. Ancak bu onun zararına olmaktadır. Çocukların bol uyarıcıya ihtiyacı vardır bu dönemde. Bunlardan mahrum bırakacak her türlü etkinlik çocuğun daha da kötüleşmesine, bağımlı olmasına, kapatıldığı an öfke nöbetleri geçirmesine neden olur. Bu da ebeveynleri kısırdöngüye sokar. Bizim ilk önerdiğimiz şeylerden biri televizyonu tamamen kapatın olmaktadır. Otizmli çocukların teknoloji merakını bilerek bu konuda yazılımlar geliştirilmekte özellikle tablet uygulamaları ile bu merakın bir öğretici materyal haline dönüşmesi sağlanmaktadır.


DAHİLERİMİZ KÖRELİYOR


Didem Uzun



Özgün Eğitimciler Derneği ( ÖZEDER ) kurucu üyelerinden Halit Alper Alkaç ile eğitim sistemi ve derneği hakkında sohbet ettik. Alper Bey eğitim sisteminde ki yanlışlıkları ve okulunda ki faaliyetleri bizimle paylaştı.



Bu derneği kurarken ne amaçladınız?
Biz bu derneği kurarken sadece bir öğretmen olarak kalmak istemediğimizi fark ettik ve bu amaçla yola çıktık. Biz körelten eğitim sistemine karşı çocuklarımızın zeka seviyelerini en ileri düzeyde tutmayı amaçlıyoruz. Bizim kurulma amacımızın üç basamağı var. Çocuklar, veliler ve öğretmenler. Velilerimize dünyada ki her şeyin üniversiteye kadar gidip bir bölüm seçmek olmadığını analatmaya çalışıyoruz. 

Bu eğitim sistemi neden zararlı ?

Çocuklarımız a,b,c,d ve e' yi seçerek hiçbir yetenek alanları ve becerileri umursanmadan sadece bu şıklar etrafında üniversite kazanıp mezun olmaya kadar gidiyor. Ama sonunda mutsuz ve körelmiş bireyler ortaya çıkıyor.

Etkinlikleriniz nelerdir?

Zeka oyunları, yaratıcı drama, robotik kodlama, düşünme becerileri, yaratıcı yazarlık, hızlı okuma ve eğlenceli matematik. Robotik kodlama kendi içinde üçe ayrılıyor; 6 yaş giriş seviyeden başluyor, 8-9 yaş kodlamaya giriyor, kendi robotlarını kendileri kodluyorlar ve ileri robotik dediğimiz aşamada çocuklar kendi başlarına bir organizasyon yapabilecek duruma gelerek atölyelerde çalışmalarına başlıyorlar. 

Her öğrenci aynı hızda mı öğreniyor?

Tabi ki hayır. Her öğrencinin farklı bir öğrenme gücü ve hızı vardır. Biz atölyemizde bunu en yüksek seviyede tutmaya çalışıyoruz.

Alper Bey sınıflarınızı ne şekilde planlıyorsunuz?

Bizim sınıflarımız 12'şer kişilik,6-13 yaş arası oluyor. Sınıflarımızı planlarken tabiri caizse çocuklarımızı fabrikadan çıkmış gibi üretim tarihlerine göre bir araya getirmiyoruz. Bize göre her çocuğun mutlaka bir yetenek alanı vardır ve bu yetenek alanı yaşıtlarından ileridir. İstiyoruz ki yaş kavramının ortadan kalktığı bir ortamda öğrenme gerçekleşsin. 



Alper Bey, çok güzel bir örnek ile eğitim sisteminin çocuklarımızı nasıl körelttiğini bizlere açıklıyor.

" Yurt dışında bir araştırma yapılıyor. Bu araştırma da henüz hiçbir eğitim almamış 3 buçuk yaşındaki çocuklara " Size bir ataç versek, kaç farklı şekilde kullanırsınız? " diye soruluyor. Çocuklar 10,20,60 tan sonra ; ' Bu ataç yapıştırılabilir mi ? ', ' Ağaç boyunda olabilir mi ? ' gibi sorular sormaya başlıyorlar ve test sonucunda çocukların %98'i dahi çıkıyor. Yine aynı çocuklara anaokulu ve ilkokul eğitimlerinden sonra bir test yapılıyor. Bu test sonucunda da çocukların %50'si dahi çıkıyor. Ortaokul eğitimlerinden sonra bir test daha yapılıyor ve bu sefer aynı çocukların dahilik oranları %13'e geriliyor. İşte bu araştırma ve sonucu bize şunu gösteriyor ki bize dahi olarak verilen çocuklarımızı eğitim sistemi ile köreltiyoruz. "


KREŞ ÇOCUKLARIMIZ HAKKINDA BİLMEMİZ GEREKENLER

     Edvin Bekteşeviç-Didem Uzun





Antalya Altınkum’ da yer alan Uğur Böceği Kreş ve Gündüz Bakımevi Sorumlu Müdür Esra Demir ile çocuklarımız hakkında güzel bir söyleşi yaptık. Ebeveynlerimiz için tavsiyeler ve çocuklarımız hakkında bilgiler aldık. 




Mesleği seviyor musunuz ne gibi zorlukları var? 
Çocukların bir zorlukları yok daha çok velilerle zorluklarımız oluyor. Ama mesleğimi seviyorum.

Velilerle ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz ?
Kreşe başlarken ilk başta çocukları değil de velileri alıştırıyoruz biz. Bizim veli yaş aralığımız 25-40 yaş arası. Velilerimiz kendi yaşayamadıklarını çocuklarına yaşatmak istedikleri için bu konuda sıkıntılarımız oluyor. Bu dönemde biraz şımartılan çocuklar ön planda, o açıdan sıkıntı yaşayabiliyoruz. Çocuğu alıştırmak kolay, zaten anneyi alıştırdan sonra çocuk bulunduğu yere güveniyor.

Okul öncesi eğitime başlamak için en uygun yaş hangisidir?
2 buçuk 3 yaş. Çalışan ebeveynler olduğu için biz 0 yaştan itibaren alıyoruz.

Bir çocuk diğer çocuk ile uyum göstermezse ne yapılmalı ? 
Onları daha çok göz önünde tutmak gerekiyor. Daha hareketliyse öğretmeninin, onun enerjisini harcayabileceği görevler vermesi gerekiyor. 

Okul öncesi eğitim çocuğu ilk öğretime hazırlar mı ? 
Evet, bizim buradan giden çocuklarımızın hepsi kolaylıkla okuma yazma öğreniyor. Biz harf eğitimi vermiyoruz ama tabi ki rakamları öğrendikten sonra harflere bir yatkınları oluyor; çizgi çalışmalarımız oluyor, el becerileri gelişiyor.

Çocuğun eğitimi ailede başlar derler fakat çalışan anne babalar mecbur olarak bakımevlerine çocuklarını emanet ediyorlar ve çocuklar zamanlarının büyük bir bölümünü burada geciriyor. Ailesi ile daha çok vakıt geçiren bir çocuk ile bakımevınde vakıt geçiren bir çocuk arasında fark oluyor mu ?
Mesela 6 aylık gelen bebeklerimiz oluyor; onlar 3 yaşında iken buraya 5 yaşında gelen çocuklarımız aynı becerileri gösteremiyor. El becerisi açısından fark oluyor. Grup içerisinde çocuğun öğrendiği şey birebir öğrenilenden daha farklı oluyor. Anne- babanın yanında çocuk kendini sürekli güvende hissediyor ama grup içerisinde çocuk bireysel olmak zorunda. 

Yaş aralıklarına göre sınıflarınız da farklılık gösteriyor mu ?
0-2, 3-4, 5-6 yaş grubumuz var.

Oyun sırasında gözlem yaparak çocuk hakkında çeşitli bilgiler edinmek mümkün mü ?
Kesinlikle. Mesela bir liderlik vasfı var mı, oyunda çekingen mi kalıyor ya da zarar vererek mi oynuyor ? Bazı çocuklar çok sakin görünürler ama oyun sırasında hırçınlaşabilirler, arkadaşlarını cimcikleyebilirler. Bunlar oyun sırasında ortaya çıkıyor. İzlendiğini bilmezse bunların hepsi grup içerisinde tespit edilebilir. 

Anasınıfında ne tarz oyunlar öğretilir ? 
Burada grup halinde oynayabilecekleri ya da birlikte oyun kurabilecekleri her türlü oyun yapılıyor. Danslı müzikli oyunlar.

Ne tür etkinleriniz var ?
Türkçe etkinlikleri, bilişsel etkinlikler, sanat etkinlikleri, fen doğa etkinlikleri, sportif etkinlikler, kültürel etkinlikler, sosyal etkinlikler, drama, ingilizce, satranç, müzik-dans.


Çocukların etkinliklerin katılımlarına göre seçilen Uğur Böceği çocuğa nasıl bir motivasyon sağlıyor ? 
Haftalık olarak bir Uğur Böceğimiz oluyor. Birini seçtiğimiz zaman diğeri de " Ben de seçileceğim. " diye uğraşıyor. Çocuklar hep ister ki hep ben birinci olayım fakat diğer hafta seçilmediği zaman kaybetmenin de varolduğunu öğrenirler. Biz satranç derslerini de bu yüzden ekliyoruz. Kaybetmeyi ve sırayla zaman beklemeyi öğrensinler diye.
Çocuğa sınır koymak doğru mu ?
Çocuğa kendi seçme şansı vererek belirli sınırlar koyulabilir. Çünkü çocuklar da başıboş bırakılmak istemiyor onlar da yönetilmek istiyor. 


Çocukların gelişimlerinde sağlıklı beslenmeleri çok önemli ama yemek seçen çocuklarımızda var. Bu sorun için ne yapılmalı abur cubur yerine sağlıklı yemekleri çocuklarımıza nasıl sevdirebiliriz? 
Abur cubur vermiyoruz, vermeyince normal beslenme şekilleri düzene giriyor. O yemeği yemezse başka yemek yeme şansı olmadığının farkına bir kaç gün içerisinde varıyor. Tabi ki evde abur cubur şeçeneği olduğu için bu durum sağlanamıyor, ebeveynler güçlük çekiyor. 

Tek çocuk olma sendromu nasıl aşılmalı ?
Zaten çocukların çoğu şu an tek çcouk. Geldiklerinde direk olarak belli oluyor hangisinin tek çocuk olduğu veya olmadığı. Ama grup içerisinde bu durum atlatılıyor, paylaşmayı öğreniyorlar. 

Anne babalar çocukların zeka gelişimine nasıl destek verilebilir? Ne tür aktiviteler önerirsiniz ? 
Artık ebeveynler bu konu da daha bilinçli. Puzzler, oyunlar alarak katkıda bulunuyorlar. Ama çocuklarına seçme şansı da tanımalılar, mesela anne çocuğuna sürekli olarak kendi dediklerini yaptırmamalı ya da çocuğun her dediğini yapmamalı. Örneğin o gün elbise giyecekse iki tane elbise sunulabilir. Çocuk birini seçmeli, şimdiden karar verebilme öğretilmeli.

 

KIDIES ÇOCUK HABERLERİ Template by Ipietoon Cute Blog Design

Blogger Templates